DEPREM GERÇEĞİ VE KORUNMA YÖNTEMLERİ

Depremler, kaçınılmaz doğa olayları olup etkileri en aza indirilebilir. Yapıların inşasında hafif malzemeler ve sismik izolatör sistemlerin kullanılması, deprem zararlarını azaltabilir. Ekonomik sonuçları hafifletmek adına, deprem riskinin düşük olduğu bölgelere yerleşim teşvik edilebilir ve işini kaybedenler ekonomiye geri kazandırılmalıdır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın kentsel dönüşüm ve dayanıklı kamu binaları inşası çalışmaları, Türkiye'nin depremlere hazırlıklı olmasında kritik rol oynamaktadır. Bu önlemler, Türkiye'nin gelecek depremlere daha iyi hazırlanmasını ve deprem zararlarına karşı mücadelede örnek olmasını sağlar.

İ

nsanlık tarihi boyunca, insanlar toplumsal varlıklar olarak yaşamış ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli yapılar inşa etmişlerdir. Bu süreçte, yaşadıkları coğrafyanın sunduğu doğal kaynaklardan faydalanarak güvenli ve dayanıklı yapılar oluşturmuşlar, böylece doğayla savaşmak yerine onunla uyum içinde yaşamayı tercih etmişlerdir..........................................................

Türkiye, 60 milyon yıl önce oluşmaya başlayan ve 1939 Erzincan depremi ile belirginleşen Alpin Himalaya Deprem Kuşağı'nın üzerinde bulunur. Bu kuşak, Türkiye'nin tarih boyunca bir dizi depremle karşılaşmasına neden olmuştur. Bu depremler, hayatları ve mülkleri kaybetmeye yol açmış, aynı zamanda bölge halkının iç göç yapmasına neden olmuştur. Örneğin, 2023 Kahramanmaraş Depremi'nde, 50.000'den fazla insan hayatını kaybetmiştir.


....


Bu doğal afetlerin yarattığı tahribatı en aza indirmek için çeşitli önlemler alınmalıdır. Bunlar arasında, insanların deprem konusunda bilinçlendirilmesi, yapı yapımında deprem riskini azaltacak teknolojilerin ve yöntemlerin kullanılması, deprem riski yüksek bölgelerde kentsel dönüşüm projelerinin yürütülmesi ve depreme dayanıklı yapıların inşa edilmesi yer almaktadır. Bu bağlamda, İstanbul gibi deprem riski yüksek olan bölgelerde, İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (IPKB) gibi kuruluşların faaliyetlerini genişletmesi ve benzer kuruluşların ülke genelinde oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Bu tür önlemler, depremin olası ekonomik etkilerini hafifletebilir.

Bu yazıda, depremin ekonomik etkileri, yapı kalitesini artırmak için kullanılabilecek yöntemler, kentsel dönüşüm süreçleri ve hastanelerin depremlerdeki rolü gibi konuları ele alacağız.


Açıklama

T

ürkiye, sismik tehlikenin yüksek olduğu bir ülke olup, buna bağlı olarak deprem riski de yüksektir. Bu durumun temel nedenlerinden biri, binaların taşıyıcı sistemlerinin oluşturulmasında çoğunlukla betonarme malzemelerin tercih edilmesidir. Beton, hem ağır bir malzeme olduğu için binanın sarsılma şiddetini artırır, hem de kırılganlığı sebebiyle deprem sonrası yıkımların çevresel ve sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini artırır.

Bina inşasında malzeme seçimi, bir dizi faktöre bağlıdır. Bunlar arasında binanın konumlandığı zeminin jeofizik özellikleri, binanın kullanım amacı ve fiziksel yapısı yer alır. Örneğin, 35-40 metreden daha yüksek olan betonarme bir binada, sarsılma şiddetini azaltmak için dış cephe dilatasyonu yapılması gerekmektedir. Dilatasyon, binanın deprem sırasındaki salınım hareketlerini azaltmak ve yapının çatlamasını ya da kırılmasını engellemek için kullanılır. Ancak, binanın yüksekliği ne kadar artarsa, deprem riski de o kadar yükselir. Bu durum, dilatasyon yöntemi kullanılarak hafifletilebilir.

Bina yapımında ahşap malzemeler de kullanılabilir, özellikle daha küçük yapılar söz konusu olduğunda. Ahşap, betonun aksine daha hafif, daha ucuz ve deprem sırasında can güvenliğini daha az tehdit eder. Ahşapla inşa edilen yapılar genellikle 2 veya 3 katlı olup, Amerika Birleşik Devletleri'nde 2019'da inşa edilen evlerin %90'ının ahşap kullanılarak inşa edildiği görülmüştür. Ahşap malzemenin yangın riski var olsa da, modern teknolojiler bu riski azaltmış ve ahşabın güvenli bir şekilde kullanılmasını sağlamıştır. Ahşap kullanımının ormanların azalmasına yol açabileceği endişesi var olsa da, kesilen ağaçların yerine yenilerinin dikilmesi gibi önlemlerle bu risk minimize edilebilir. Bu bağlamda, Türkiye'de kentsel dönüşüm projeleri ve yeni yerleşim yerlerinin inşasında ahşap malzemelerin kullanımının teşvik edilmesi, gelecekteki depremlerde meydana gelebilecek maddi ve manevi zararları azaltabilir.

Ahşap, Beton, Yapı malzemesi, Dış Cephe Dilatasyonu





H

astanelerin  depreme dayanıklılığı, modern deprem yönetmeliklerinin İPDK gibi denetim kurumları tarafından uygulanmasıyla sağlanmaktadır. Mevcut hastanelerin bu yönetmeliklere uygun şekilde güçlendirilmesi, deprem sonrasında oluşabilecek fiziksel hasarı azaltabilir. Bu uygulama, başlangıçta hastaneler gibi kamu binalarının güçlendirilmesini hedeflerken, zaman içinde tüm ülkenin depreme karşı dayanıklılığını arttırmayı amaçlamaktadır.

Deprem olduğu anda, hastane personelinin ve tıbbi cihazların aktif ve kullanılabilir durumda olması büyük önem taşır. Hastane binalarının ve içindeki ekipmanın korunmasına yönelik tedbirler alınırken, personelin de güvenli bir ortamda çalıştığından emin olunmalıdır. Bu nedenle, personelin psikososyal açıdan depreme hazırlıklı hissetmeleri için düzenli seminerler ve eğitimler organize edilmelidir.

Sağlık Bakanlığı, bu risklerin minimize edilmesi ve standartların belirlenmesi adına, Aralık 2015 ve Mart 2020'de Hastane Afet ve Acil Durum Planı yönetmeliklerini yayınlamıştır. Sonrasında hazırlanan kılavuzla, hastanelerin yapısal, yapısal olmayan ve fonksiyonel riskleri belirlenmiş ve bu risklere karşı alınabilecek önlemler tanımlanmıştır.

Yılda en az bir kez masa başı ve saha tatbikatları düzenlenir. Bu tatbikatlar, deprem anında alınması gereken önlemlerin pratiğini sağlar ve diğer kurumların da dahil olduğu farklı senaryolar üzerinden hastane personeli ve hastaların deprem durumunda nasıl davranacaklarını öğrenmelerine yardımcı olur.

Bina yapısı ve işleyişle ilgili tedbirlerin belirlenmesi, deprem öncesi yapılır ve personelin deprem anında alması gereken tedbirler hastane bazında belirlenir. Bu kılavuzlar, ilk, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarına yayılmalı ve afet sonrası tıbbi hizmetlerin mümkün olduğunca düşük riskle devamını sağlamak için gerekli önlemleri içermelidir.

Afet ve acil durum planı, Tatbikat

Açıklama

D

epremlerin ekonomik etkileri, kısa ve uzun vadede ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkileyebilir ve yaşam standartlarını düşürebilir. Bu durum, deprem sonrası hasarların giderilmesi için vergi gelirlerinin kullanılmasına ve ek vergi yükümlülüklerinin vatandaşlara yansıtılmasına yol açabilir. Ayrıca, sermaye stoğunun azalması ve kamu bankalarının borçlanması da depremlerin ekonomik sonuçları arasında yer alabilir.

Örneğin, Türkiye'deki 1999 Kocaeli depremi, yaklaşık 20 milyar dolarlık bir yapı stoğu ve altyapı kaybına neden olmuştur. 2023 Kahramanmaraş depremi ise yaklaşık 105 milyar dolarlık bir kayba yol açmıştır. Bu kayıplar, sadece mevcut yapıların kaybını değil, aynı zamanda deprem bölgesindeki üretim ve istihdamın durma noktasına gelmesini de kapsar. 1999 Kocaeli depreminin ekonomik etkilerine bakıldığında, bölgenin yoğun nüfusu ve ekonomideki büyük payı nedeniyle, deprem Türkiye'nin Gayrisafi Yurtiçi Hasılasında yüzde 4.5'luk bir azalmaya neden olmuştur.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, deprem riski taşıyan yerlerin ekonomiye verebileceği uzun vadeli etkileri azaltmak için "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında 6306 Sayılı Kanun"u uygulamaktadır. Bu kanun ile plansız ve çarpık şehirleşme önlenmeye, fiziki çevre düzenlenmeye ve ekonomik koşullar iyileştirilmeye çalışılmaktadır. Ek olarak, 2013 yılından itibaren Doğal Afetler Sigortaları Kurumu, elektrik ve su aboneliği için deprem sigortası zorunluluğu getirmiştir.

Deprem sonrası toparlanma sürecinde, işsiz kalan kişilere maddi destek sağlanmalı, iş kurmak isteyenlere teşvikler verilmeli ve vergi veya kredi borçları ertelenmelidir. Bu politikalar, bölgelerin hızlıca toparlanmasını ve devletin kalkınma hamlelerinin maliyetini geri ödeme kapasitesini arttıracaktır.

DASK, Vergi, Yapı stoğu

T

ürkiye, coğrafi konumunun ve aktif fay hatlarının birleşimi nedeniyle yüksek deprem riski taşıyan bir ülkedir. Arap levhasının Anadolu levhasını sıkıştırması sonucu Kuzey Anadolu, Doğu Anadolu ve Batı Anadolu'da önemli fay hatları oluşmuştur. İnsan yerleşimlerinin tarihsel olarak su kaynaklarına ve ticaret ağına yakınlığına göre belirlenmiş olması, bu bölgelerin deprem riskinin yüksek olduğu alanlar olmasına neden olmuştur.

Bu durum, Türkiye'nin sanayi ve insan kaynaklarının bu bölgelerde yoğunlaşması nedeniyle, potansiyel depremlerden kaynaklanabilecek zararları artırıyor. Bu tür olası zararları engellemek için, sismik aktivite riskinin yüksek olduğu belirlenen alanların tahliye edilmesi ve çevre planlaması ile depreme dayanıklı yeni yerleşim alanları oluşturulması gerekmektedir.

Bu süreçte, riskin düşük olduğu bölgelere taşınacak insanlara iş imkanı sağlamak ve yerleşimlerini kolaylaştırmak için devlet destekleri sağlanabilir. Tahliye süreci, halkın yaşamını en az derecede etkileyecek şekilde ve mevcut yapıların risk durumlarına göre önceliklendirilmiş şekilde yürütülebilir. Bu, ekonomik ve sosyal hayatı olabildiğince koruyacaktır.

Tahliye edilen bölgelerde, insan iş gücünden ziyade otomatik ve bağımsız üretim sistemlerinin kullanıldığı bir sanayi merkezi oluşturulabilir. Ayrıca, bu bölgelerdeki yapıların inşası, özel ve yüksek düzeyde denetlenen şirketler tarafından gerçekleştirilebilir. Bu, bölgedeki yapıların deprem riskini en aza indirecektir.

Yeni yerleşim alanlarında, binaların kalitesini ve ömrünü artırmak için müteahhit denetimlerini maksimum seviyeye çıkarabiliriz. Bu da devletin uzun vadede yapı stoğu masraflarını düşürmeye yardımcı olur.

Türkiye, bu çalışmalarla deprem riski yüksek ülkelerden, depreme karşı etkili bir şekilde hazırlanan ülkelere geçiş yapabilir. Bu konuda öncü bir örnek, İstanbul'da İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) tarafından yürütülen İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) olabilir. Bu proje, İstanbul'u sadece depremlere değil, tüm doğal afetlere karşı daha hazırlıklı hale getirmiştir. Türkiye'nin aktif fay hatları ve depreme karşı hazırlıksızlığı göz önünde bulundurulduğunda, İSMEP gibi projelerin tüm ülkeye örnek olması gerektiği açıktır.

Deprem bölgesi, Sanayi yerleşimi

D

eprem esnasında binanın hareketini sınırlamak için kullanılan sismik izolatör teknolojisi, binayı iki kısma ayırır ve depremin gücünün binanın üst bölümüne geçişini önler. Bu teknoloji, depremin etkisini emerek binanın sarsılmasını hafifletir. Ancak, izolatörün gerektiği gibi çalışabilmesi için çevresinde yeterli alanın olması önemlidir.

Sismik izolatörler üç ana tür olarak sınıflandırılır:

Kurşun Çekirdekli Sismik İzolatörler: Bu izolatörler, kurşun bir çekirdek ile güçlendirilmiş kauçuk malzemeden yapılmıştır. Etkili bir enerji emicidir ve genellikle yüksek yük kapasiteli uygulamalar için tercih edilir.

Yüksek Sönümlü Sismik İzolatörler: Bu tip izolatörler, deprem enerjisini emerek bina hareketini azaltır. Yüksek sönümleme kapasitesine sahip bu izolatörler, genellikle orta yük kapasiteli uygulamalarda kullanılır.

Sürtünmeli Sarkaç Tip Sismik İzolatörler: Bu izolatörler, bina hareketini azaltmak için sürtünme ve sarkaç hareketi kullanır. Bu tür izolatörler, genellikle düşük yük kapasiteli uygulamalar için tercih edilir.

Sismik izolatör teknolojisi ilk kez 1974'te Yeni Zelanda'da Bill Robinson tarafından geliştirildi. Daha sonra, dünyanın çeşitli bölgelerinde, deprem sarsıntısını engellemek için önemli yapıların inşaatında veya sonrasında kullanıldı.


Referans Linki
2013 yılında Türkiye'de alınan bir kararla, birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde 100 veya daha fazla yatak kapasitesine sahip hastanelerin inşasında sismik izolatör kullanımı zorunlu oldu. Bu uygulama, deprem zamanında hastanelerin hasar görmeden hizmet vermeye devam etmesini sağlar. Örneğin, 2020 Elazığ ve 2023 Kahramanmaraş depremleri sırasında, bu teknolojiye sahip Elazığ ve Kahramanmaraş Şehir Hastaneleri ciddi bir hasar görmedi. Bu sayede, deprem sonrası kritik sağlık hizmetleri aksamadan devam edebildi ve hastanelerdeki riskli tıbbi işlemler, ameliyatlar gibi, sorunsuz bir şekilde sürdürülebildi. Bu, sismik izolatör teknolojisinin depreme dayanıklı yapılar oluşturulmasında ne kadar etkili olduğunu gösterir. 

Sismik izolatör teknolojisinin konut gibi ikamet amaçlı binalarda kullanımı, bir rapora göre, ortalama beş katlı bir binada yaklaşık dört milyon beş yüz bin Türk Lirası tutarında bir maliyete neden olmaktadır. Ancak, her binanın bu teknolojiyi kullanabileceği düşüncesi yanıltıcı olabilir. Bu sistem, sadece belirli yapı ve zemin koşullarına (Vs30>180 m/sn) uygun olan yapılar için geçerlidir. Ayrıca, bu teknolojinin binaları depremin hasarlarından korumak için tek çözüm olduğunu söylemek de yanıltıcı olacaktır.

Bu sistemin daha geniş ölçekte kullanılmasını sağlamak adına, devlet yerli üretimi teşvik edebilir. Başlangıçta deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde kullanılan bu teknoloji, daha sonra tüm ülke genelinde binaların yapımında uygulanabilir hale getirilebilir. Bu süreçte, rekabet, üreten şirketlerin kalite ve maliyet dengesini iyileştirme yoluna gitmesini sağlayacaktır. Ayrıca, AR-GE çalışmalarının hızlanmasıyla, bu sistemin sağladığı koruma etkileri daha ucuz ve etkin yöntemlerle sağlanabilir ve bu durum Türkiye ekonomisine ihracat kapısı olarak katkıda bulunabilir.

Ancak, Türkiye'de sismik izolasyon konusunda yeterli sayıda uzman olmaması, yapı mühendisliği lisans derslerinde bu teknolojiyle ilgili derslerin açılmaması veya bu dersleri verecek öğretim görevlisi eksikliği gibi sorunlar da dikkate alınmalıdır. Bu konulara çözüm bulmak, bu teknolojinin daha etkin bir şekilde kullanılabilmesini sağlar.

Sismik izolatör, ihracat

Depremler, insanların engelleyemeyeceği ancak etkilerini en aza indirebileceği doğa olaylarıdır. Bu etkileri azaltmada, yapıların inşasında ahşap gibi hafif malzemelerin ve sismik izolatör sistemlerin kullanılması gibi yöntemler faydalı olabilir. Bu tür yöntemlerin yaygınlaştırılması, bu malzemelerin yerel üretimini ve ihracatını teşvik eder. Nitekim, 2013 yılından bu yana yeni inşa edilen kamu hastanelerinde kullanılan sismik izolatör sistemleri, sonraki depremlerde etkinliğini göstermiştir.

Depremin ekonomik sonuçlarına bakıldığında, devletin deprem zararlarını telafi etmek için milyarlarca dolar harcadığını görürüz. Bu maddi ve toplumsal etkileri önlemek için, insan yerleşimlerinin yeniden düşünülmesi ve insanların, kısa vadede olsa bile, deprem riskinin düşük olduğu bölgelere taşınmasının teşvik edilmesi önemlidir. Ayrıca, deprem sonrası işini kaybeden insanların ekonomiye tekrar kazandırılması da hayati önem taşır.

Bu çerçevede, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın yürüttüğü çalışmalar etkili olmaktadır. Bu önlemler arasında, kentsel dönüşümle konut stokunun yenilenmesi ve kamu hizmeti veren yol, köprü, viyadük, hastane ve okul gibi yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi gibi çalışmalar yer alır. Bu çok yönlü önlemler sayesinde, Türkiye gelecekteki depremlere daha iyi hazırlıklı olabilir ve depremlerin zararlarına karşı nasıl mücadele edileceği konusunda diğer ülkelere örnek olabilir.

 Kaynakça:

https://www.saglik.gov.tr/TR,1789/hastane-afet-ve-acil-durum-plani-hap-hazirlama-kilavuzu.html

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/203402

https://en.wikipedia.org/wiki/Seismic_base_isolation

https://arfen.com.tr/sismik-izolatorler

https://www.ipkb.gov.tr/wp-content/uploads/2019/05/project-performance-assessment-report-ieg-world-bank.pdf

https://www.voaturkce.com/a/uzmanlar-depremin-ekonomiye-etkisi-sinirli-olur-asil-endise-secimlere-iliskin-siyasi-belirsizlik/6965946.html

https://www.ibb.istanbul/arsiv/40891/kentsel-donusume-kira-ve-faiz-destegi

https://www.bayou.com.tr/blog/icerik/koy-evi-yapiminda-ahsap-tavsiyesi


No comments:

Post a Comment

Deprem Riskini Anlama ve Azaltma Projesi ( Hafta 10)

    Değerli Öğrenciler, Bu haftalık projemizde, depremle ilgili bilgi edinme ve topluluk içinde farkındalık oluşturma konularında önemli bir...