Depreme Hazırlık (01)

Türkiye, yoğun deprem aktivitesi sebebiyle büyük risk altında bulunuyor. Kamu binaları ve hastaneler gibi yapıların depreme dayanıklı olması büyük önem taşıyor ve bu nedenle sismik izolatörlerin kullanımı zorunlu hale getirildi. Bu uygulama, yapıların depremden daha az etkilenmesini sağlıyor ve bu şekilde daha fazla hayat kurtarılabilir. Deprem tahminleri ve risk azaltma çalışmaları, özellikle büyük bir İstanbul depremi beklendiği göz önüne alındığında, hayati önem taşıyor. İnşaatların dıştan güçlendirilmesi ve riskli yapıların yeniden yapılandırılması gerekiyor. Depremlerin, ayrıca heyelanları da tetikleyebileceği ve bu ikincil felaketlerin de önemini anlamak gerekiyor. Her ne kadar depremlerin ne zaman gerçekleşeceği belirsiz olsa da, toplanan veriler ve bilgiler, daha iyi hazırlıklar yapmamızı ve daha çok hayat kurtarmamızı sağlayabilir.

Ders Videosu


Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

Bölüm hakkında ilgi oluşturan sorular

  • Türkiye'deki deprem riskini azaltmak için hangi önlemler alınabilir?
  • Türkiye'de şehir hastanelerinde sismik izolatör kullanımının zorunlu kılınması ne tür avantajlar sağlamaktadır?
  • Riskli alanlar ve riskli yapılar kavramları, Kentsel Dönüşüm yasası kapsamında nasıl ele alınıyor?
  • Türkiye'deki deprem beklentileri ve sismik kırıklar hakkında neler bilinmektedir ve bu bilgiler nasıl güncelleniyor?
  • Türkiye'nin deprem riski Avrupa'dan daha yüksek olmasının nedeni nedir?
  • Depremlerin enerji birikimi ve büyüklüğü arasındaki ilişki nasıldır?
  • Türkiye'de beklenmedik yerlerde meydana gelen depremler, deprem bilgilerimizde nasıl bir değişikliğe yol açmıştır?
  • Deprem sonrası oluşabilecek heyelanlar ve bu ikincil felaketlerin önemi nedir?
  • Depremlerin önceden tahmin edilmesi mümkün müdür ve yerbilimlerinin bu konudaki rolü nedir?
  • Türkiye'de deprem riskinin azaltılması için eğitimler ve hazırlıklar ne düzeyde yeterli?

Ders Notu

Üniversiteler, son dönemde yaşanan büyük bir deprem (6 Şubat 2023) sonrasında ilk dersin nasıl işlenmesi gerektiği üzerine eğitimler düzenlemektedir.

Geçmiş bin yıl boyunca Türkiye, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşamaktadır. Birçok hastane yıkılmıştır ve bu durumda iyi ve kötü deneyimler mevcuttur. Örneğin, 2012 yılında çürük raporu almasına rağmen İskenderun Devlet Hastanesi'nin neden yenilenmediği konusu tartışma konusu olmuştur.

Büyük afetler, örneğin depremler veya pandemiler, sonrasında hastane kapasitelerinin tamamen kullanılması çok önemlidir. Deprem sırasında hastaneler, okullar ve kamu binalarının en son yıkılacak yapılar olması gerekmektedir.

Buna ek olarak, şehir hastaneleri depremleri, bina ve zemin arasına yerleştirilen esnek kauçuk malzemeden yapılan sismik izolatörler sayesinde risk almadan atlatmıştır. Bu izolatörler, yatay hareketleri emerek depremin gücünün üst yapıya geçmesini engeller.

2013 yılından itibaren Sağlık Bakanlığı, şehir hastanelerinde sismik izolatör kullanımını zorunlu kılmıştır. Bu uygulama, 2013 yılından sonra inşa edilen hastanelerin güvende olduğunu gösterir. Aynı standartlar, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı tarafından 100 kişi kapasiteye sahip tüm konutlarda, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da 100 öğrenci kapasiteye sahip tüm okullarda uygulanabilir.

Kamu binalarının güvenlik indeksi, normal binalara kıyasla %50 daha yüksektir. İstanbul Valiliği Proje Koordinasyon Birimi, bu konuda çalışmalar yapmakta ve sismik izolatör kullanılan yapılar için ek maliyetlerle birlikte depremin etkisini %80 azaltmanın mümkün olduğunu belirtmektedir.

İnşaat mühendisleri arasında sismik izolatörlerin kullanımına dair farklı görüşler bulunabilir. Ancak, izolatörlerin kullanılmasının önemli olduğu ve bu tür yapıların sayısının arttırılması gerektiği genel bir kabul görür.

İskenderun Devlet Hastanesi'nin yıkılması sonucunda 41 doktor hayatını kaybetmiştir. Bu, 6 Şubat'taki depremler sırasında yaşanan toplam 50 bin kayıp içinde acı bir örnektir. Bu tür trajedileri önlemek için risk azaltma çalışmaları çok önemlidir.


Amerika'daki Federal Acil Durum Yönetim Ajansı (FEMA), sağlık çalışanlarına ve tıp öğrencilerine zorunlu hale getirdiği deprem riskini azaltma eğitimini çok önemser. Bu ders, FEMA'nın eğitim modelini temel alarak ve bir deprem bilimci tarafından sismoloji bilimiyle konuları genişleterek benzer bir eğitimi daha kapsamlı içerir.

Bir diğer önemli konu, yapısal ve yapısal olmayan risklerdir. Hastaneler ve diğer sağlık tesislerinde bu risklerin azaltılması hayati bir öneme sahiptir. Deprem durumunda hayatları kurtarabilmesi için, binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi ve yapısal olmayan risklerin yönetilmesi gerekir.

Türkiye'de yer bilimlerinin lise müfredatından çıkarılması büyük bir hata olarak ele alınırken, Amerika'da yer bilimleri dersi 7. ve 12. sınıflar arasında her sınıfta verilmektedir. Depremlerle başa çıkma ve riskleri yönetme konusunda eğitimin önemi büyüktür.

Risk azaltma stratejileri bağlamında, tehlike ve hasar görebilirliğin bir araya gelmesi riski oluşturur. Tehlike depremin beklenen büyüklüğü olarak değiştirilemezken, hasar görebilirliğin azaltılması riski büyük ölçüde azaltabilir. Bu nedenle, depreme dayanıklı yapıların inşası ve yapısal olmayan risklerin yönetilmesi hayati önem taşır.

Binaların güçlendirilmesi veya tamamen yeniden, deprem dirençli zeminler üzerine inşa edilmesi gerekmektedir. Bu, maliyetli bir süreç olmasına rağmen, deprem mühendisleri, son zamanlarda yaşanan depremlerden sonra beklenen İstanbul depremi öncesi yeterli zamanımızın olmadığını vurgulamaktadır. Ayrıca, bu sürecin finansmanı için gereken kaynakların da yetersiz olduğu belirtiliyor.

Öncelikli hedef, sadece binaları güçlendirmekten daha çok, bu binalarda yaşayan insanların hayatlarını korumaktır. Bu nedenle, uzmanlar zaman ve ekonomik açılardan binaların dıştan ivedilikle güçlendirilmesini öneriyor. Bu durum halen tartışma konusu olurken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın İstanbul için iki büyük rezerv alan belirlediği biliniyor.

Ayrıca, riskli alanlar ve riskli yapılar gibi kavramlar, Kentsel Dönüşüm yasası kapsamında üzerinde durulması zorunluluk haline gelmiştir.  İnşa edilen riskli yapılar, zeminin dayanıklı olması sebebiyle düşük yıkılma riskine sahiptir. Ancak, zemin dirençli veya riskli alan olarak güvenli bölgelere ne kadar insanın yerleştirileceği konusunda belirsizlikler mevcuttur.

Depremlerin önceden tahmin edilebilirliği konusunda bir anlayışa sahip olmamız gerekir.  İstanbul'da bir depremin ne zaman gerçekleşeceğini kesin olarak bilemiyoruz, ancak büyük bir deprem olma olasılığı %66 olarak İzmit depreminden sonra gelecek 30 yıl için hesaplandı. Bu olasılık, düzenli meydana gelen bölgesel depremler gerçekleştiğinde değişmez, dolayısıyla bir bölgedeki deprem olasılığının değişmesi için büyük bir deprem gerçekleşmesi gerekmektedir.

Risk azaltma konusunda, hasar görebilecek yapıların belirlenmesi, bu hasardan etkilenecek kişi sayısının tespiti ve bu yapıların iyileştirilmesi ve yeniden yapılandırılması için gereken maliyetin hesaplanması gerekmektedir. Depreme karşı dönüşüm için ortaya çıkarılan maliyet analiz çalışmaları kamuoyunda tartışılmaktadır. Ancak, bu işlemleri gerçekleştirmek için gerekli kaynakların sağlanması gerekmektedir.

Türkiye, deprem tehlikesi açısından Avrupa'ya göre daha riskli bir konumdadır. Türkiye, Arabistan ve Ege levhaları arasında sıkıştırıldığı için deprem riski yüksektir. Bu sıkışma, farklı kırılmalar ve depremler oluşmasına neden olur. Bu kırılmalar ve depremler, levhaların hareket hızına bağlı olarak daha sık veya daha az olabilir. Levhaların hareketi doğal bir süreç olduğundan, bu durdurulamaz. Levhaların hareketi durduğunda, dünya duracak ve Dünya'nın sonu gelmiş anlamına gelir. Bu nedenle, levhaların hareketi, insanların nefes alıp vermesi gibi doğal bir süreçtir ve kimse bu durmasını istemez.

Dünya üzerindeki yer hareketleri, coğrafyamızın sürekli olarak güncellenmesine yol açar. Türkiye'nin bu sürekli yenilenme durumu, İtalya, Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerle benzerlik gösterir.

Türkiye'deki kırıklar ve bu kırıkların son bilgileri 2012 yılına dayanır ve bu tarihten sonraki depremlerle beraber bu kırık bilgileri değişmiş olabilir.

Özellikle aktif kırık kuşaklarını ve büyük deprem beklentisi olan yerleri gösteren kırmızı kuşaklara dikkat etmek gerekir. Arabistan ve Afrika levhalarının hareket yönleri ve Anadolu levhasının batıya doğru hareketi de önemlidir. Levhaların hareketinin sona ermesi durumunda, Ege ve Akdeniz kapansa bile, bu sürecin tamamlanması milyonlarca yıl sürebilir.

Türkiye'de 326 kırık belirlenmiştir ve her biri için detaylı bir kayıt tutulmuştur. Özellikle Marmara bölgesinde büyük bir deprem bekleniyor ve burada henüz kırılmamış bir alan bulunuyor. Bu alan, daha önce yaşanan Maraş depremi öncesinde de benzer bir durumun olduğu yerde bulunuyordu. Ancak, bu alanın kırılması sonucunda, Türkiye tarihinde 7.9 veya 7.8 büyüklüğünde bir deprem yaşandı.

Son olarak, depremlerin sadece belirli bölgelerde meydana gelme zorunluluğu yoktur. Daha önce kırılmış bir kırığın yanına bir deprem de eklenebilir. Bu durum, Marmara bölgesindeki benzer bir alanda da gerçekleşebilir.

Son dönemde yaşanan depremler, özellikle Maraş depremi, depremler hakkındaki mevcut düşüncelerimizi değiştirdi. Örneğin, İzmir'deki son deprem, beklendiği yerde değil, beklenmedik bir noktada, denizde meydana geldi. Ancak, yaşadığımız binalar ve şehirlerin depreme karşı savunmasız olması, beklenmedik bir yerde bile depremin yıkıcı etkileriyle karşılaşabileceğimizi gösteriyor. Bu, "Deprem benim yaşadığım şehirde olur mu, olmaz mı?" sorusunun artık geçerliliğini yitirdiğini gösteriyor.
Önceden Türkiye'deki deprem beklentileri ve sismik kırıklar üzerine yapılan çalışmalarda, bu kırıkların bağımsız hareket ettiği kabul ediliyordu. Ancak, Maraş depremi, bu kırıkların birleşik bir hareketle de depreme sebep olabileceğini göstermiştir.

Büyük depremlere baktığımızda, sekiz büyüklüğünde bir depremin Türkiye'de beklenmediğini görüyoruz. Ancak, büyük depremler yine de oluşabiliyor. Maraş depremi, Türkiye'nin Doğu Anadolu Fayı'nda meydana gelen en büyük deprem olarak kayıtlara geçmiştir.

Geçmişte yaşanan depremlerin kaydının nasıl tutulduğu ve büyüklüklerinin ne şekilde ölçüldüğü konusu hala tartışılıyor. Bir depremin nerede olduğunu belirlemek için yıkımın olduğu yerin ismi kullanıldığı için, eğer bir deprem birden çok yerde yıkıma sebep olmuşsa, birden çok deprem olarak kaydedilmiş olabilir. Bu durum, tarih boyunca yaşanan depremlerin sayısının artmasına sebep olabilir. Ancak, modern teknoloji sayesinde bir depremin büyüklüğünü, derinliğini ve episantrını (merkez üssünü) belirleyebiliyoruz. Ayrıca, depremden sonra yıkılan evlerin sayısı da tek tek belirlenebiliyor.

Depremle ilgili bugün elde ettiğimiz veri miktarı o kadar büyük ki, bu veriler milimetrik hassasiyetle depremlerin yüzeyde bıraktığı izleri ortaya çıkarıyor. Bu, deprem veri toplama konusunda önemli bir ilerlemeyi temsil ediyor.

Enerji birikiminin genelde düzenli bir şekilde arttığı görülürken, 2005'te meydana gelen büyük deprem, bu düzeni bozmuştur. Bu deprem, 1975 ile 2005 arasındaki 30 yıl boyunca sekiz büyüklüğünde meydana gelen tüm depremlerin toplam enerjisinden daha fazla enerji açığa çıkarmıştır. Bu, büyüklük farklarının küçük görünebilse de enerjiye dönüştürüldüğünde çok daha büyük bir farka denk gelebileceğini gösteriyor.

Depremlerin enerjilerinin yıllara göre genelde düzenli olduğu, ancak belirli yıllarda meydana gelen mega depremlerin büyük felaketlere yol açabildiği görülüyor. Türkiye'de sekiz büyüklüğünde deprem beklenmiyor olsa bile, büyük depremlere karşı hazırlıklı olmak, daha küçük depremlere karşı da önemli bir koruma sağlar.

Sonuç olarak, depremlerden çok, depremlerin yol açtığı felaketler daha büyük öneme sahip. Çünkü felaketlerin asıl sebebi genellikle depremler değil, insanların bu durumlara karşı hazırlıksız olmalarıdır. Bu durum özellikle ekonomisi zayıf ülkelerde, büyük depremler sonucunda daha büyük felaketler yaşanmasına neden olabiliyor.

Deprem sonrası heyelanların oluşabilme olasılığının, risk azaltma çalışmalarında göz önünde bulundurulması önemlidir. Depremler sırasında yatay ve düşey hareketler olabilir, bu hareketler sonucunda heyelanlar meydana gelebilir.

Depremler, sadece fay hatlarında hareketliliğe sebep olmakla kalmaz, ayrıca heyelanları da tetikleyebilir. Depremler sonucunda oluşabilecek bu ikincil felaketlerin önemini anlamak oldukça önemlidir. Ancak, arazi tam olarak incelenmediği için, konuyla ilgili kesin bir yargıda bulunmak zor.

Geçen Şubat ayında Adıyaman'da yaşanan bir deprem sonrasında, bir köy evinin hem yukarı hem de sola doğru hareket ettiği görüldü. Bu durum, depremlerle tetiklenebilecek heyelanlar arasındaki potansiyel bağlantıyı gösteriyor.

Deprem sonrası oluşan tetiklemeler, önemli zararlara yol açabilir, bu nedenle depremler ve ardından oluşabilecek heyelanlar hakkında daha fazla bilgi toplamak önemlidir. Depremler genellikle daha küçük öncül depremlerle başlar ve bu depremler, daha büyük bir depremin öncüsü olabilir. Örneğin, genellikle 6 büyüklüğünde bir deprem öncesinde, daha küçük ölçekte birçok deprem meydana gelir.

Ancak, her zaman bu öncül sinyaller görülmez. Özellikle 2015-2023 yılları arasında Elbistan'da yaşanan bir depremde, daha büyük bir deprem öncesinde hiçbir hareketlilik olmaması ilginçtir. Bu durum, bazı fay hatlarının deprem öncesinde hareket etmeyebileceğini veya belirgin öncül sinyaller vermeyebileceğini gösterir.

Depremlerin önceden tahmin edilmesi oldukça zordur ve bu konuda daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Her depremin dinamikleri farklıdır ve bu sebeple her zaman belirgin öncül sinyaller vermezler. Yerbilimlerinin, özellikle jeofizik ve sismoloji bilim dallarının deprem tahminleri konusunda çok önemli olduğu bilinir. Deprem oluşumlarının ne zaman gerçekleşeceği belirsiz olduğu için, her an olabilecek depremlere karşı hazırlıklı olunmalıdır.

Sonuç ve Öneriler

  1. Deprem riski yüksek olan Türkiye'de, kamu binaları, hastaneler ve okullar başta olmak üzere tüm yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi gerekmektedir.
  2. Binalarda sismik izolatör kullanımı, yapıların deprem gücünü emerek hasarı azalttığından, yaygınlaştırılmalıdır.
  3. Deprem bilinci eğitimlerine ağırlık verilmeli, bu konuda FEMA'nın eğitim modeli gibi başarılı örneklerden yararlanılmalıdır.
  4. Yer bilimleri, özellikle depremle ilgili konular, Türkiye'deki eğitim müfredatında daha önemli bir yer almalıdır.
  5. Özellikle beklenen büyük İstanbul depremi öncesi, binaların güçlendirilmesi veya yeniden inşaası için gerekli maliyet analizleri ve kaynak arayışları hızlandırılmalıdır.
  6. Kentsel dönüşüm çalışmaları ve riskli alanlar ile yapılar hakkında daha detaylı ve kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır.
  7. Deprem öncesi ve sonrası oluşabilecek riskleri, özellikle de ikincil felaketleri (örneğin, heyelanlar) azaltmak için öngörüler ve çözüm stratejileri geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
  8. Depremlerin önceden tahmin edilmesine yönelik bilimsel çalışmalara önem verilmeli ve bu alanda araştırmalar desteklenmelidir.
  9. Her an bir deprem gerçekleşebileceği bilinciyle, her türlü risk azaltma ve kriz yönetimi stratejileri sürekli güncellenmeli ve etkin bir şekilde uygulanmalıdır.

Çalışma Soruları


Soru 1: Türkiye'nin deprem riski Avrupa'ya göre neden daha yüksektir?

a) Türkiye, sıkışmış levhalar arasında bulunması nedeniyle deprem riski daha yüksektir.
b) Türkiye'de yer bilimleri dersleri yeterince verilmediği için deprem riski artmıştır.
c) Türkiye'nin nüfusu Avrupa'ya göre daha yoğun olduğu için deprem riski daha yüksektir.
d) Türkiye, deprem beklentileri konusunda yeterli veri toplayamadığı için deprem riski daha yüksektir.

Soru 2: Büyük depremler sadece belirli bölgelerde mi meydana gelir?

a) Evet, büyük depremler sadece belirli fay hatlarında oluşur.
b) Hayır, büyük depremler beklenmedik yerlerde de meydana gelebilir.
c) Büyük depremler, yalnızca 7 büyüklüğü ve üstü depremlerdir.
d) Büyük depremler, sadece denizlerde meydana gelir.

Soru 3: Deprem sonrası oluşan heyelanlar neden önemlidir?

a) Deprem sonrası heyelanlar, deprem zararlarının düzeltilmesine yardımcı olur.
b) Heyelanlar, depremde kaybedilen binaların yerine yeni yapılar inşa edilmesini sağlar.
c) Heyelanlar, deprem sonrası ikincil felaketler olarak önemli zararlara yol açabilir.
d) Heyelanlar, deprem sonrası yer değiştiren sismik izolatörlerdir.

Soru 4: Depremlerle ilgili olarak hangi durum artık geçerliliğini yitirmiştir?

a) Depremlerin sadece belirli bölgelerde meydana gelme olasılığı
b) Depremlerin yer bilimleri derslerinde öğretilmesi
c) Depremlerin sadece fay hatlarında hareketliliğe neden olması
d) Depremlerin büyüklük farklarının önemli olmaması

Soru 5: Depremlerin önceden tahmin edilebilmesi için ne yapılmalıdır?

a) Daha küçük öncül depremleri takip etmek ve incelemek gereklidir.
b) Depremler için özel bir tahmin modeli geliştirilmelidir.
c) Fay hatlarının tamamı detaylı olarak incelenmelidir.
d) Deprem öncesi insanlar evlerini terk etmelidir.

No comments:

Post a Comment

Deprem Riskini Anlama ve Azaltma Projesi ( Hafta 10)

    Değerli Öğrenciler, Bu haftalık projemizde, depremle ilgili bilgi edinme ve topluluk içinde farkındalık oluşturma konularında önemli bir...