Faylar ve Deprem Enerjisi İlişkisi (03)

Bir depremin büyüklüğü ve enerjisi arasındaki ilişkiyi anlamak, kırılmanın büyüklüğünün nasıl değiştiğini anlamamıza yardımcı olacaktır. Bu ilişki, enerji ve büyüklük arasındaki ilişkinin logaritmik olduğunu gösterir. Yani, bir depremin büyüklüğü iki birim arttığında, enerji 1000 kat artar. Bu durumda, 6 büyüklüğündeki bir depremin enerjisi, 8 büyüklüğündeki bir depremde 1000 kat daha fazla olacaktır.
Bu enerji artışı, fay kırıklarının büyüklüğündeki farkın nedenidir. Farklı bir deyişle, enerji artışı, fayın daha büyük bir kırığa neden olur.

Enerji ve büyüklük arasındaki bu ilişki, bir depremin olası etkilerini tahmin etmek için kullanılır. Ancak, bu tahminlerin yanı sıra, bir depremin büyüklüğünün belirlenmesinde aynı zamanda yer değişimini de göz önünde bulundurmalıyız. Örneğin, 8 büyüklüğündeki bir depremde 10 metrelik bir yer değişim gözlemlenebilir. Bu durumda, yer değişim tahminleri ve istatistiksel analizler, deprem büyüklüğünün daha doğru bir şekilde tahmin edilmesine yardımcı olabilir.

Özetle, depremlerin büyüklüğünün ve enerjisinin, fay kırıklarının büyüklüğünü nasıl etkilediğini anlamak, deprem riskinin azaltılmasında ve deprem hazırlığının artırılmasında önemlidir. Bu anlayış, bireylerin ve toplumların, depremlerin neden olduğu zararları önlemeye yardımcı olur.

Ders Videosu

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

Bölüm hakkında ilgi oluşturan sorular


  • Depremin büyüklüğü ile fay kırıklarının uzunluğu ve enerjisi arasında nasıl bir ilişki vardır?
  • Depremlerin etkisini belirleyen en önemli faktörler nelerdir?
  • Yüksek riskli yerleşim alanlarında yaşayan nüfusun deprem öncesi alması gereken önlemler        nelerdir?
  • Yapıların deprem dayanıklılığını artırmak için neler yapılabilir?
  • Uydu görüntüleri gibi modern teknolojiler, deprem kırıklarının izlenmesi ve deprem riskinin azaltılmasında nasıl kullanılabilir?


Ders Notu


Merhaba herkese, hoş geldiniz. Şu an gerçekten önemli bir dönemden geçiyoruz. Deprem nihayet sona erdi. Ancak derken bir sel felaketi yaşadık. Bu sel felaketi sonucunda ilk tespitlere göre 18 kişi hayatını kaybetti. Umarım bu tür felaketler bir an önce ülkemizden uzaklaşır ve hayat normale döner. Bu dersin konusu depreme hazırlık ve risk azaltmadır. Hem hastanelerin depreme nasıl hazırlanacağını hem de riskin nasıl azaltılacağını anlatacağız. Bu dersi hem lisans hem de yüksek lisans düzeyinde veriyorum.
Bu derslerde bir yüksek lisans öğrencimiz de bizimle olacak ve bu şekilde dersi birlikte yürüteceğiz. Ters 100 eğitim modelini uygulayacağız ve bu doğrultuda daha önce yapmış olduğum derslerin sunumlarını sizlere sunacağım. Daha sonra sizlerden 30 kelimelik bir soru yazmanızı ve bu sorulara hızlı yanıtlar vermeye çalışacağım. Ancak, bu hızlı yanıtlar kesin bilgiler değil, sadece sizlere bir motivasyon sağlamak için. Amacım, bu motivasyonla birlikte kendi araştırmalarınızı yapmanız ve bilgi eksikliklerini düzeltmeniz. Derste öğrencilerin daha aktif olması ve daha fazla konuşması hedefimiz.

Bu dersin amacı, eğitimi biraz tersine çevirmek ve öğrencinin daha çok konuştuğu bir ortam oluşturmaktır. Şimdi dersimize başlayabiliriz ve tam ekrana geçmek istiyorum. Şimdi sorulara başlıyoruz. Melisa burada mı? Eğer burada değilse, hızlı bir şekilde geçiyoruz. Yağmur burada mı?

Ali Osman Öncel: Evet Yağmur, söz senin. Sorunu bir dakika içerisinde açıklayabilir misin? Diğer arkadaşlarımızın kameralarını kapatabiliriz. Amerika'daki sistemde öğrenci konuşurken diğerleri kapatıyor. Ama açmak isteyen de açabilir.
Yağmur: Hocam, benim soruma iç merkezinin yüzeyde kestiği noktaya dış merkez denir ve bu ikisi arasındaki mesafe depremin sarsıntı gücünü ifade eder, demişsiniz. Binaların dış merkeze olan uzaklığının sarsıntı gücünü değiştirdiğini söylediniz. Ayrıca, 6 Şubatta gerçekleşen büyük depremden sonraki depremlerin, merkezlerinin yüzeye daha yakın olduğu için, büyüklükleri beşten küçük olmasına rağmen sarsıntı güçlerinin yüksek olduğunu belirttiniz.


Hocam, benim soruma verdiğiniz yanıtı anladım. Ancak araştırma yaparken aklıma takılan birkaç nokta oldu. Şu an bunları size yöneltmek istiyorum, olur mu?

Ali Osman Öncel: Tabii, buyurun.

Yağmur: İç merkez ile yüzey merkezi arasındaki uzaklığa bazı kaynaklarda 'odak derinliği' deniyor. 'Odak derinliği' doğru bir kavram mıdır, yoksa tamamen farklı bir kavram mıdır?

Ali Osman Öncel: Evet, 'odak derinliği' doğru bir kavramdır. Bazıları 'hiposantral derinlik' veya 'hiposantrum' diyor. Ancak biz genellikle 'iç merkez' ve 'dış merkez' kavramlarını kullanıyoruz.

Yağmur: Peki, eğer iç merkez yüzeye yakın olursa, depremin etkilediği alanın daha dar ve şiddetinin daha yüksek olacağını söyleyebilir miyiz? Diğer taraftan, iç merkez ne kadar derin olursa, depremin etkilediği alan o kadar geniş ancak şiddeti daha az olur mu?

Ali Osman Öncel: Evet, özellikle iç merkezi yüzeye ne kadar yakınsa, depremler küçük olsa bile, son meydana gelen Kayseri ve Adana depremlerinde olduğu gibi, iç merkezin derinliği düşük olmasına rağmen, yarattığı şiddet, yıkım ve korku oldukça büyük oluyor. Yani, iç merkezin yüzeye yakınlığı, depremin etkisini artırıyor. Genellikle biz depremin büyüklüğüne odaklanıyoruz. Ancak Japonya'da örneğin 9 büyüklüğünde bir deprem olabiliyor ve kimsenin burnu bile kanamıyor.

Yağmur : Anladım hocam.

Ali Osman Öncel: Bu tür depremler büyük olmasına rağmen, derin olması nedeniyle büyük bir yıkıma neden olmuyor. Japonya ve Şili'deki depremler genellikle okyanusun derinliklerinde meydana geliyor ve depremin derinliği, yüzeye olan etkisini azaltıyor. Son meydana gelen 6 Şubat depremlerinde, artçı şokların zaman içerisinde küçülerek azaldığını görsek de, depremlerin şiddeti yine de önemli.

İç merkezin derinliği arttıkça, depremin etkilediği alan genişler ve şiddeti azalır. Ancak iç merkezi yüzeye ne kadar yakınsa, etkilediği alan daralır ve şiddeti artar. Seninle aynı düşündüğümüzü söyleyebilirim. Eklemek istediğin bir şey var mı, Yağmur?

Yağmur : Hayır, hocam, teşekkür ederim.

Ali Osman Öncel: İyi, ben biraz önce yazdıklarıma bakmadan soruları yanıtladım, belki de tam anlamıyla kavrayamadım. Ancak iyi bir deneyim oldu. Şimdi bir video ile iç merkezin önemini açıklayacağım.

Bakınız, yüzeye yakın bir iç merkezde, sığ bir deprem meydana geldiğinde, depremin şiddeti yüksek olur. Bu oldukça önemli bir video, bir kez daha izleyelim.

Bir örnek üzerinden düşünürsek, derin bir iç merkezde 7,5 büyüklüğünde bir deprem olduğunda, yalnızca 399 kişi etkilenir. Ancak yüzeye yakın, yani sığ bir iç merkezde, aynı büyüklükte bir deprem olduğunda, bu sayı 87,000 kişiye çıkar. Bu durum, derin ve sığ depremlerin etkilerinin ne kadar farklı olabileceğini gösteriyor.

Bu nedenle, depremin şiddetini sadece büyüklük değil, derinlik de etkiler. Bu videoyu hazırlayanlara teşekkür ederiz. Ayrıca, depremin şiddeti, zeminin jeofiziksel durumuna bağlı olarak da değişir. Örneğin, sağlam kaya üzerinde, orta sağlamlıkta bir kaya üzerinde veya çok zayıf bir kaya üzerinde meydana gelen depremlerin şiddeti farklı olur. Bu durum, aynı bölgedeki farklı binaların neden farklı derecelerde hasar gördüğünü açıklıyor.

Deprem binalarının zemini üzerinde farklı sonuçlar yaratabilir. Zeminin direnci depremin şiddetini ve yıkıcı etkisini belirler. Bu sebeple, farklı dirence sahip zeminler üzerindeki binaların depreme karşı dayanıklılıkları da farklı olacaktır.

Bir deprem dalga genliği, zeminin direncine bağlı olarak değişir. Yani, depremin sarsma gücü, dalga genliği büyüdükçe artar ve bu da beklenmedik sonuçları ortaya çıkarır.

Dolayısıyla, bina veya hastane gibi yapıları inşa ederken öncelikle sağlam bir zemin belirlememiz gerekiyor. Sağlam bir zemin üzerine yapılan yapılar, depremler karşısında daha dayanıklı olacaktır.

Aynı şekilde, konteyner evler veya geçici barınaklar inşa ederken de öncelikle zeminin altındaki yapıyı belirlemeliyiz. Yani, sağlam bir zemin üzerinde yapılaşmayı artırmamız ve sağlam olmayan zeminlerde yapılaşmayı sınırlamamız gerekmektedir.

Bu, depreme karşı kendimizi ve hastaneler gibi kamusal yapıları koruyabileceğimiz bir yöntemdir. Ancak, bu analizi yapabilmek için öncelikle yer altındaki jeofiziksel direnç ölçümlerini tespit etmeliyiz.

Projeleri planlarken, zeminin fiziksel direncinin değişkenliğini dikkate almalıyız. Depremzedelerin tekrar travma yaşamamaları için, daha güvenli ve sağlam zeminlerde barınma alanları oluşturulmalıdır. Bu bilimsel ve jeofiziksel tabanlı bir yaklaşımdır.

Deprem, zeminin altındaki yapıyı ne kadar ihmal ettiğimizi gösterdi. Yerin altındaki değişimleri görmeden, yerin üstündeki planlamaları yaparsak, bu planları bozan yerin altındaki değişim olacaktır.

Depremin şiddeti, zemin direncine bağlı olarak üstte yaşayan insanları farklı şekillerde etkiler. Bu değişimler, birçok ölüm ve yıkılan bina şeklinde sonuçlar doğurmuştur. Toplam maliyeti 100 milyar dolar olan bu depremin sonuçlarını hepimiz paylaşmaktayız.

Bu sebeple, bir bölgedeki bilimsel olmayan yer seçimleri ve sonuçları, hepimizin ortaklaşa ödediği faturalarla sonuçlanır. Dolayısıyla, bilimsel ve mühendislik verilerinin bu tür yapılaşmalarda ne kadar önemli olduğunu anlatmamız gerekmektedir.

Örneğin, kalp veya beyin emarı gibi yöntemlerle belirli bir alana odaklanıyor ve oradaki potansiyel sorunları çözmeye çalışıyoruz. Ancak, normal olan yerlerde normal yaşamı sürdürebiliriz.

Yağmur, teşekkür ederim. Gerçekten iyi bir motivasyonsun.

Melisa Dede: Hocam, videoda depremin şiddetini kontrol eden faktörlerden bahsetmiştiniz. Depremin büyüklüğü, deprem merkezine olan uzaklık ve zeminin jeofizik özellikleri belirleyiciydi. Bunlardan hangisi en çok etki ediyor? Depremin şiddeti üzerinde en belirleyici olan faktör hangisi?

Yazdıklarınıza ve yaptığım araştırmalara dayanarak, en fazla etkileyen faktör, depremin merkezinin jeofizik özellikleri gibi görünüyor. Ayrıca büyüklük ve direnç de önemli. Direnç arttıkça depremin etkisi azalıyor, yani direnç arttıkça deprem dalgalarının hızı azalıyor ve böylece binalar daha az etkileniyor. Benim anladığım kadarıyla en etkili olan faktör, zeminin jeofizik özellikleri.

Ali Osman Öncel: 
Evet Melisa, teşekkür ederiz. Sorduğun soruya ilave bir şey eklemek isterim. Jeofizik direnci yüksek olan yerler ve düşük olan yerler arasındaki farkı anlamamız gerekiyor. Bu nedenle tekrar videoyu seyretmeliyiz.

Gördüğünüz gibi, jeofizik direnç farkları depremin şiddetini etkiliyor. Sayın Cumhurbaşkanımız son depremden sonra dağlara ve dağ eteklerine taşınma önerisinde bulundu. Bu önerinin amacı, yükseltinin ve dolayısıyla direncin arttığı yerlere taşınmak. Topoğrafya aslında bir nevi kaderimizi belirliyor.

Deniz seviyesinde düz bir alanda yerleşim kurarak hem tarımsal alanları kapatarak hem de bir deprem durumunda can ve mal kaybı riskini arttırıyorsunuz. Bu nedenle yüksek ve emniyetli yerlere taşınma önerisi mantıklı. Şili örneği genellikle verilir. Ben Şili'ye gittim ve eski Şili ile yeni Şili arasındaki farkı gördüm. Eski Şili'de alçak katlı kamu binaları vardı, fakat yeni Şili yüksek ve dirençli yerlere taşınmıştı.

Şili, yerleşim yerlerini daha yüksek ve dirençli bölgelere taşıyarak bu sorunu çözmüştür. Gerçekten, deprem sırasında özellikle direnç düşük bölgelerde şiddetin arttığını görüyoruz. Bu nedenle, yaşamayı tercih edeceğimiz yerlerin direnci yüksek, yüksek bölgeler olması gerekiyor. Sizin gibi gençler, çalışacakları hastaneleri veya oturacakları binaları seçme imkanına sahipseniz, daha yüksekte olanları tercih etmelisiniz.

Örneğin, Çanakkale'ye ilk geldiğimde yeni bir hastane vardı ve ben bu hastanenin civarında, yüksek bir yerde oturmuştum. Ancak sonra denize yakın, şehrin merkezine daha yakın bir yere taşınma hatasını yaptım. Şimdi eğer bir kazma vurulsa, ev sallanıyor çünkü zeminde 5 metre derinliğinde su bulunuyor. Bu yüzden bodrum yapamıyorsunuz ve riskli bir ortam oluşuyor.

Çanakkale'nin ismi nereden geliyor diye sormuştum. Bana cevaben, şehrin bir kısmının çanak şeklinde olduğunu, diğer kısmının ise kaleye benzediğini söylediler. Esenler ve yeni hastane, kaleye benzeyen bu kısımda yer alıyor. Eğer biz de yüksek ve dirençli yerlerde yaşarsak, daha güvende olacağız.

Bu arada, son depremle ilgili bazı slaytlar hazırladım ve bunları da açıklayarak dersi bitirmek istiyorum. New York Times, Antakya'daki son depremle ilgili bir resim paylaştı. Resimde, Antakya'nın neden bu kadar hasar gördüğüne dair yerel insanların görüşleri alınmış. Deprem sırasında yer hareketinin (ground motion) diğer şehirlere göre daha şiddetli olmasının sebebi, yerin direncinin zayıf olması olarak belirtilmiş. Ayrıca, binaların bu tür hareketlere karşı dirençli olmadığı belirtiliyor.

Antakya'da uzmanlar, her binanın farklı olduğunu ve bu nedenle her birinin deprem sırasında farklı tepkiler gösterdiğini açıklıyorlar.

Bazı binalar, diğerlerinden farklı olarak, deprem sonrasında ayakta kalmayı başarabilmiştir. Bunlar arasında yeni inşa edilmiş olan Olivier Hastanesi de bulunuyordu. Ancak hastane, açıldıktan bir ay sonra meydana gelen depremde yıkıldı. Buradan anlaşılabileceği üzere, yeni binaların depreme dayanıklı olacağı kesin değildir. Eğer yapım sürecinde hatalar meydana gelmişse, bu binalar da yıkılabilir.

Aynı şekilde, Antakya'da inşa edilmiş olan Güçlü Bahçe Sitesi de depreme dayanıklı olarak pazarlanmıştı. Ancak bu site de depremde yıkılmıştır. Bu durum, temelin sığ olmasından ve dolayısıyla depremin zemini zayıflatmasından kaynaklanmış olabilir.

Antakya, küçük depremlerle başlayan bir dizi depreme sahne olmuştur. Ancak asıl sorun, bu küçük depremler sonrasında hasar gören binaların, büyük deprem gelene kadar düzgün bir şekilde onarılmamış olmasıdır. Örneğin, İstanbul'da bulunan Cerrahpaşa ve Çapa hastaneleri 1999 depreminde hasar görmüş, ancak  son deprem sonrasında taşınabilmiştir.

Sonuç olarak, depremler kaçınılmazdır ve yapılarının hasar görmesi de bu durumun bir parçasıdır. Ancak, bu hasarların sonuçları en aza indirgemek için, binaların ve diğer yapıların doğru bir şekilde inşa edilmesi ve düzenli olarak bakımlarının yapılması gerekmektedir. Antakya'da yaşananlar, bu durumun önemini bir kez daha göstermiştir.


Asım Eren Güvem: Hocam, son 15.000 yılda en az bir kez deprem üretmiş olan kırıklar için "diri kırık" terimini kullanıyoruz. Türkiye'nin yer bilimleri portalına dayanarak, yüksek riskli yerleşim alanlarında yaşayan nüfusun, olası bir deprem öncesi, düşük riskli geçici yerleşim alanlarına taşınması konusu üzerine sormuştum.

Ayrıca, uydu görüntüleri ile deprem kırıklarının izlenebileceğini belirtmiştiniz. Bunun yanında, bu tür bir izlemenin sadece yüzeydeki kırıkların tespiti ile sınırlı olup olmadığını, başka araçlarla da test yapılıp yapılamayacağını merak ettim.

Ali Osman Öncel: Evet, büyük bir depremden sonra, Türkiye'deki yer bilimciler yüzey kırıklarını tespit ettiler. Ancak, uydu verileriyle bu tespitlerin karşılaştırılmasında, insan gözüyle görülemeyen kırıkların bile olduğunu, ve bu kırıkların da önemli olduğunu anladık.

Fayların geçtiği yerlerin iyi bilinmesi durumunda yapılaşma mümkün. Ancak Türkiye'nin diri fay haritalarının açıklamasında, bu verilerin kesinlikle şehirleşme amaçlı kullanılamayacağı belirtilmiştir. Bu durum, özellikle İstanbul'da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan deprem ve zemin müdürlüğü aracılığıyla çözümlenmiştir.

İstanbul'da yapılan bu çalışmalar, özellikle 1999 depreminden sonra dünya çapında ödüller kazanmıştır ve bu modelin diğer şehirlerde de uygulanması gerektiği düşünülmektedir. Ancak yer mühendisliği çalışmalarının sonuçlarından ne kadar yararlanıldığı konusu hala belirsizdir. Teşekkür ederim, Asım.


Nisa Polat: Hocam, depremlerin büyüklüğüyle birlikte kırılmaların süresinin de arttığını söylediniz. Bu konuda önceden bir anlayışım vardı, kırılmaların anlık ya da birkaç saniyelik olarak gerçekleştiğini düşünüyordum. Ancak sizin açıklamalarınıza göre, büyük depremlerde kırılmanın uzun sürede gerçekleştiğini anladım.

Ayrıca, sarsıntı süresinin zeminin gücüne bağlı olarak değiştiğini belirtmiştiniz. Yani zayıf zeminlerde dalgaların yayılma hızı yavaş olacağı için oluşturacağı sarsıntı daha büyük, güçlü zeminlerde ise dalgalar daha hızlı hareket edeceği için oluşturduğu sarsıntı daha düşük olacak.

Ali Osman Öncel: Evet, Nisa, sarsıntı süresi, binanın oturduğu zemine, binanın yapısına ve yüksekliğe bağlı olarak değişir. Genel olarak, bu üç faktörün sarsıntı süresini nasıl etkilediğini 3 "Y" olarak açıklarım. Bu "Y"ler, yer, yapı ve yükseklik anlamına gelir. Örneğin, 6. katta bir binada oturuyorsanız ve 5.3 büyüklüğünde bir deprem oluştuysa, bu depremin etkisini daha şiddetli hissedersiniz. Bu yüzden gayrimenkul yatırımı yapmayı düşünen herkesin, bu 3 "Y" faktörünü dikkate almasını öneririm.

Ali Osman Öncel: Gülce, hoş geldin. Sana bir dakika veriyorum. Durumları, problemleri ve ne anladığını özetle. Sorunu ve cevabını birlikte ele al. Kendi sorduğun soruyu kendin nasıl cevaplarsın?

Gülce Cihangiroğlu: Deprem şiddetinin ölçülmesinde deprem süresi önemli bir faktör. Fakat, bir deprem yaşandığında ilk birkaç saniye, insanların hissetmeyebileceği düzeyde olabiliyor. Sonrasında ise azalabiliyor. İnsanların hissetmediği süre deprem süresine dahil ediliyor mu, diye sormuştum. Deprem süresi, deprem kaynağında oluşan sarsıntının süresi oluyor ve insanlar bu süreyi hissetmeseler bile raporlanıyor.

Ali Osman Öncel: Evet, Gülce, doğru söylüyorsun. Deprem süresi, yer, yapı ve yükseklik faktörlerine bağlı olarak değişir. Örneğin, üçüncü katta hissedilmeyen bir sarsıntı, 13. katta oturanlar tarafından hissedilebilir. Yüksekliğe bağlı olarak depremin süresi de değişiyor. Örneğin, İstanbul'un en yüksek binası olan Safir binasında yaşanan 5.3 büyüklüğündeki deprem 13 dakika sürdü. Bu yüzden, deprem sonrası yüksek yapılaşmanın terkedilip yatay yapılaşmanın tercih edilmesi doğru bir karar. Teşekkür ederiz, Gülce.

Ali Demir: Hocam, ben büyük fayların büyük depremler oluşturduğunu, özellikle 6 ila 7 büyüklükteki bir depremde 6 ila 40 km arasında kırıklar oluşabildiğini ve 7.5 ila 8 büyüklükteki bir depremde ise 100 km ile 300 km arasında kırıklar oluşabildiğini belirtmiştim. Bu fay kırıklarının neden farklı olduğunu sordum.Cevap olarak enerji farkından kaynaklandığını, bir büyüklük farkının 32 kat enerji farkına eşit olduğunu belirtmiştiniz. Ayrıca, bir büyüklük artışının 1000 kat enerji artışına yol açabileceğini söylemiştiniz.

Ali Osman Öncel: Evet Ali, ama burada amacımız benim ne söylediğimi tekrar etmen değil. Bu dersin içeriğini zenginleştirmek için araştırma yapmalı ve farklı referanslar bulmalısınız.

Özellikle yüzey kırığı ve moment magnitüd arasındaki bağlantıyı anlamalısınız. Bu bir eski makale olmamasına rağmen, genellikle referans alınan bir makaledir çünkü tüm dünyadaki depremleri esas alır.

Enerji ve büyüklük arasındaki ilişki logaritmik olarak ifade edilir. Yani büyüklük iki birim arttığında enerji 1000 kat artar. Bu da, 6 büyüklüğündeki bir depremde açığa çıkan enerjinin, 8 büyüklüğündeki bir depremde 1000 kat artacağını gösterir.

Sonuç olarak, bu enerji artışı, fay kırıklarının büyüklüğündeki farkın nedenidir. Bu tür verilere erişmek için internet üzerinden araştırma yapmalısınız.

Ayrıca, deprem büyüklüğünde yer değiştirmeyi de dikkate almalısınız. Örneğin, 8 büyüklüğündeki bir depremde 10 metrelik bir yer değiştirme gözlemlenmiş olabilir. Bu durumda, tahminler ve istatistiksel çalışmalarla yer değiştirmenin tahmini yapılabilir.


Sonuç ve Öneriler

Deprem büyüklüğü ile enerji arasındaki logaritmik ilişki, farklı büyüklükteki fay kırıklarının açığa çıkan enerjideki büyük farklılıkları açıklar. Büyüklük artışı iki birim olduğunda enerji 1000 kat artar. Yer değiştirme de büyüklüğe bağlı olarak değişebilir ve tahminlerle belirlenebilir.
  1. Fay kırıklarının büyüklüğü ve enerjisi arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamak için yeni araştırmalar ve istatistiksel çalışmalar yapılmalıdır.
  2. Deprem büyüklüğü ve yer değiştirmenin tahmini için daha kesin ve güvenilir modeller geliştirilmelidir.
  3. Fayların jeolojik özellikleri ve tarihleri dikkate alınarak deprem risk haritaları güncellenmeli ve şehirleşme planlamaları buna göre yapılmalıdır.
  4. Depremle ilgili halk bilinci ve eğitimi artırılmalı, depreme dayanıklı yapılar inşa etme önemi vurgulanmalıdır.
  5. Şehirlerin yüksek ve dirençli bölgelere taşınması, deprem riskini azaltmak için önemli bir adım olacaktır.
  6. Deprem araştırmaları ve bilimsel çalışmaların desteklenmesi, ülkelerin deprem hazırlığı ve risk azaltma politikalarını güçlendirecektir.

Çalışma Soruları


Büyük fayların büyük depremleri oluşturma nedenleri arasında hangisi logaritmik olarak ifade edilir?
a) Depremin büyüklüğü
b) Yer değiştirme
c) Moment magnitüd
d) Enerji artışı

Fayların büyüklüğü arttıkça enerji ne kadar artar?
a) 100 kat
b) 500 kat
c) 1000 kat
d) 10.000 kat

Depremlerin yer değiştirmesi için ne tür tahminler yapılabilir?
a) Zaman tahmini
b) Yer tahmini
c) Enerji tahmini
d) Yer değiştirme tahmini

Yüksek riskli yerleşim alanlarında yaşayan nüfusun, olası bir deprem öncesi, nereye taşınması önerilir?
a) Yüksek binalara
b) Deniz kenarına
c) Düşük riskli geçici yerleşim alanlarına
d) Ormanlık alanlara

Yatay yapılaşma neden tercih edilmelidir?
a) Enerji tasarrufu sağlar
b) Deprem sonrası hasarları en aza indirir
c) Estetik görünüm sağlar
d) İnşaat maliyetini düşürür

Depremlerin şiddetini etkileyen temel faktörler nelerdir?
a) Zemin direnci, yapı, yükseklik
b) Depremin büyüklüğü, süresi, derinliği
c) Yer değiştirme, enerji, moment magnitüd
d) Jeofizik özellikler, zemin direnci, bina yapısı

Fay hatlarının izlenmesi için hangi veriler kullanılabilir?
a) Uydu görüntüleri
b) İnsan gözlemi
c) Jeofizik analizler
d) Deprem sensörleri





No comments:

Post a Comment

Deprem Riskini Anlama ve Azaltma Projesi ( Hafta 10)

    Değerli Öğrenciler, Bu haftalık projemizde, depremle ilgili bilgi edinme ve topluluk içinde farkındalık oluşturma konularında önemli bir...